2020 yılının başlarından itibaren dünya, COVID-19 olarak da bilinen koronavirüs salgını nedeniyle eşi benzerine az rastlanır bir dönem yaşamaya başladı. Amerika kıtasından, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına kadar neredeyse her coğrafyaya yayıldığı bilinen bu virüs, milyonlarca insanı etkiledi ve yüz binlerce insanın ölümüne yol açtı. Belki de gerçek rakamlar bildiklerimizin çok daha ötesinde; çünkü birçok bölgede yeterli test yapılamaması, kayıt sistemlerindeki eksiklikler ve semptomsuz vaka sayısının yüksekliği gibi etkenler, vaka sayılarının gerçekte çok daha fazla olabileceğine işaret ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), salgının bu hızla devam etmesi durumunda milyonlarca insanın daha hayatını kaybedebileceğini öngörüyor.
Sağlık Bilgisi İçeriği
Koronavirüs Salgınının Faydaları: COVID19 Ne Getirdi, Ne Götürdü?
Yaşananlar elbette yalnızca hastalık ve ölüm haberleriyle sınırlı kalmadı. Çoğumuzun günlük yaşam biçimleri büyük oranda değişti; çalışma ortamlarından aile ve arkadaş ilişkilerine, sosyal etkileşim biçimlerinden manevi dünyamızı değerlendirme şeklimize kadar hemen her alanda bir dönüşüm sürecine girdik. Maske, sosyal mesafe ve hijyen kuralları gibi kavramlar, sadece tıbbi birer tedbir olmaktan çıkıp hayatımızın doğal bir parçası hâline geldi. Bu dönüşümün olumlu ya da olumsuz sonuçlarını belki de önümüzdeki yıllar boyunca daha net gözlemleyeceğiz.
Elbette salgının ekonomik ve politik yansımaları da büyük oldu. Milyonlarca insan evlerinden çıkamadı, işlerine gidemedi ya da çalışma koşullarını tamamen değiştirmek zorunda kaldı. Dünya genelinde üretimden turizme, eğitimden kültüre kadar pek çok sektörde çarklar yavaşladı veya durma noktasına geldi. Buna karşın, sağlık sektörü her zamankinden çok daha yoğun bir mücadele içine girdi. Doktorlar, hemşireler, teknisyenler, hastane personelleri ve diğer tüm sağlık emekçileri, çoğu zaman canla başla çalışarak bu olağanüstü durumun üstesinden gelmeye gayret ettiler.
Salgının ağır bilançosuna rağmen, bu dönemde insanlığın unuttuğu ya da geri planda bıraktığı bazı değerler yeniden gündeme geldi. Dayanışma, yardımlaşma, doğaya ve çevreye saygı, aile ve yakın dostluk kavramları üzerinde daha çok düşünmeye başladık. Pandeminin ilk aylarında özellikle balkonlardan sağlık çalışanlarını alkışlayan milyonlarca insan, aslında sağlık personelinin her zaman aldığı riskleri daha yakından gördü ve büyük oranda takdir etti. Ne var ki tüm bu takdir duygusu, ne yazık ki sağlıkta şiddet gibi derin yaraları tamamen iyileştirmedi. Bu durum, toplum olarak alacağımız daha çok mesafe olduğunu gösteren açık bir gerçektir.
Bu kapsamlı metinde, koronavirüs salgınının tıbbi boyutlarından ziyade, toplumsal ve bireysel boyuttaki yansımalarına ve özellikle de “salgının beklenmedik faydalarına” odaklanacağız. Hepimizin hayatında derin izler bırakan, kimimizi iş ve aile düzeniyle sınayan, kimimizi ise manevi dünyamızda sorgulamalara iten bu süreçten geriye nelerin kaldığını birlikte inceleyeceğiz. Yalnızca olumsuzluklara odaklanmanın ötesine geçip, bu küresel felaketin içerisinde nasıl fırsatlar ve pozitif dönüşümler olduğunu da gözlemlemeye çalışacağız.
Salgının İlk Dönemleri ve Genel Etkileri
COVID-19 salgını ilk ortaya çıktığında, çoğu kişi bunu yerel ya da bölgesel bir kriz olarak yorumlamıştı. Hatta bazı uzmanlar, virüsün hızla yayılamayacağı düşüncesindeydi. Ancak çok geçmeden salgının küresel bir boyuta ulaştığını ve kontrol altına almanın beklenenden daha zor olduğunu anladık. Uçuşlar iptal edildi, ülkeler sınırlarını kapattı, sokağa çıkma kısıtlamaları ve diğer katı tedbirler neredeyse bütün dünyada aynı döneme denk geldi.
Bu dönemde en önemli tavsiye, teması minimuma indirmekti: “Sosyal mesafe” kavramı, hayatımızın merkezine yerleşti. İnsanların evlerine kapanması, iş yerlerinin uzun süre kapalı kalması ve toplumsal yaşamın durma noktasına gelmesi, modern dünyanın alışık olmadığı bir durağanlık yarattı. Örneğin, büyük şehirlerde bile sokaklar bomboş kaldı, normalde sürekli kalabalık olan caddeler ve meydanlar belki de ilk defa bu kadar sessizleşti.
Öte yandan, bu sessizliğin içerisinde doğanın sesi biraz daha duyulur oldu. Denizlerde su kalitesinin bazı bölgelerde iyileştiğine dair haberler geldi, şehirlerdeki hava kirliliği oranları düştü. Trafiğin azalmasıyla beraber gürültü kirliliği de azaldı ve birçok insan uzun zamandır unuttuğu kuş seslerini evlerinin pencerelerinden duydu. Çevre ile ilgili bu olumlu gelişmeler, salgının getirdiği “geçici ferahlık” olarak yorumlandı; ancak bazı bilim insanları, sürdürülebilir bir çevresel kazanım olması için bu bilincin devamlılığı gerektiğine işaret etti.
Sosyal ve ekonomik alandaki yansımaları ise oldukça çarpıcıydı. Pek çok firma iflasın eşiğine geldi, çalışanlar işlerini kaybetti ya da büyük bir belirsizlik içinde kaldı. Eğitim kurumları uzaktan eğitime geçmek zorunda kaldı. Bu durum, internet erişimi olmayan veya teknolojik imkânları kısıtlı aileler için yeni ve zor bir dönemin kapılarını araladı. Ancak tüm bu zorlukların yanı sıra uzaktan çalışma ve öğrenme modellerinin gelişmesi, uzun vadede teknolojinin iş dünyası ve eğitim için daha verimli kullanılması yönünde kalıcı etkiler bırakacak gibi görünüyor.
Salgın ve Sağlık Bakanlığı’nın Tedbirleri
Ülkemizde ve dünyada resmî kurumlar, salgının ilk günlerinden itibaren yoğun bir çaba içine girdi. Sağlık Bakanlığı, bilim kurulları ve uzmanlar, halkı sosyal mesafe kurallarına ve izolasyona uymaya çağırdı. Maske takmanın önemi vurgulandı, el hijyeni konusunda bilgilendirmeler yapıldı, riskli grupların (özellikle 65 yaş üzeri ve kronik hastalığa sahip olanlar) sokağa çıkma kısıtlamalarına özen göstermesi istendi. Ancak bu uyarılara rağmen, ne yazık ki toplumun belli kesimlerinin önlemleri yeterince ciddiye almadığı da gözlendi.
Pek çok insan, “Bana bir şey olmaz.” düşüncesiyle maske ve mesafe kurallarını ihmal etti, kalabalık ortamlarda bulunmaya devam etti. Çarşı, sokak ve AVM gibi alanlarda binlerce insan, virüse karşı korunmayı ihmal etti. Elbette bu durum, vaka sayılarının hızla artmasında etken oldu. İzolasyon tedbirlerine tam anlamıyla uyulmaması, salgının kontrolünü güçleştirdi.
Salgının süresine dair net bir bilgi de yoktu. Elimizde, bu virüsün ne zaman güç kaybedeceği veya toplum bağışıklığının tam olarak ne zaman sağlanacağına dair kesin veriler bulunmuyordu. Koronavirüsün tedavisi için etkili bir ilaç ya da koruyucu bir aşı geliştirme çabaları devam ederken, bilim insanları sürekli yeni bilgiler paylaşıyor, mutasyon olasılıklarını veya virüsün farklı coğrafyalardaki davranış biçimlerini araştırıyordu. Tüm bu bilinmezlikler, toplumsal kaygıyı artırırken aynı zamanda birbirimize olan ihtiyacımızı daha da görünür kıldı.
Sağlık Çalışanlarının Fedakârlığı ve Görünür Olan Riskler
Sağlık çalışanlarının bu süreçteki mücadelesi, aslında her zaman var olan riskli çalışma koşullarının daha geniş kitlelerce fark edilmesini sağladı. Salgının ilk günlerinden itibaren hastanelerde hem tanı ve tedavi aşamalarında hem de acil servislerde özveriyle çalışan binlerce hekim, hemşire, teknisyen ve diğer sağlık personeli; uzun mesailere rağmen görevlerini aksatmadan yürüttüler. Özellikle bulaşıcı hastalıklara karşı daima önlem almak zorunda olan bu kahramanlar, salgın döneminde maske, eldiven ve kişisel koruyucu ekipmanların yetersiz kaldığı veya tedarikinde sıkıntı yaşandığı durumlarda bile görevlerinden geri durmadılar.
Birçok insan, sağlık çalışanlarının bu özverili mücadelesini balkonlardan alkışlarla destekledi. Televizyonlarda, sosyal medyada sık sık paylaşılan bu görüntüler, “insani” değerlerin hâlâ canlı olduğunu göstermesi açısından oldukça anlamlıydı. Ancak ne yazık ki, alkışların devam ettiği dönemde bile bazı sağlık çalışanları şiddete maruz kalmaya devam etti. Bu şiddet sorunu sadece salgın dönemine özgü olmayıp, belki de sağlık sektörünün ve genel olarak toplum yapımızın kronikleşmiş bir problemi. Toplumun geniş kesimlerindeki öfke ve saygı eksikliğini, yalnızca sağlık çalışanlarına değil, hayatın farklı alanlarına da yönelmiş bir şiddet kültürünün varlığını gözler önüne seriyor.
Salgınla birlikte artan farkındalık, en azından kısa vadede, sağlık çalışanlarına duyulan minneti belirli ölçüde artırdı. İnsanlar, bir doktorun veya hemşirenin görev yaparken her hasta ile temasında ne kadar büyük bir risk aldığını gözleriyle gördüler. Oysaki sağlıkçıların bu riskle yaşaması, yalnızca pandemi dönemine özgü bir durum değildi. Ameliyatlarda maske takmak, olağan bir koruyucu önlem iken, COVID-19 döneminde toplumsal bir refleks hâline geldi. Bu da, herkes için hijyenin ve koruyucu ekipmanların ne kadar önemli olduğunu daha net bir şekilde ortaya koydu.
“Koronavirüs Salgınının Faydaları” Kavramı
Bu başlık, pek çok insana garip gelebilir. Nasıl olur da binlerce insanın öldüğü, milyonlarca kişinin hastalandığı bir sürecin “faydası” olabilir? Aslında konu, virüsün doğrudan kendisinin yararlı olup olmadığı ile ilgili değildir. Buradaki “fayda” kavramı, insani ve toplumsal farkındalıklarımızın artması, doğayla ilişkimizin yeniden gözden geçirilmesi, manevi değerlerimize dönük sorgulamalar ve sosyal yaşamın yeniden inşasında oluşan pozitif kazanımlar anlamına geliyor.
Bir felaketin, krizin ya da zorluğun, toplumsal ve bireysel düzeyde bazı dönüşümlere kapı aralayabileceğini tarihsel süreçte defalarca gördük. Büyük savaşlar, yıkıcı doğal afetler ya da salgınlar sonrasında insanlar dayanışmanın önemini kavradılar, bilime ve eğitime verdikleri önemi yeniden gözden geçirdiler ve kendi iç dünyalarına dönüp hayatta neyin gerçekten değerli olduğunu sorguladılar. COVID-19 salgını da bize tam olarak bu noktada benzer bir fırsat sunuyor olabilir.
Zorunlu İzolasyon ve İçsel Yolculuk
Koronavirüs salgını sırasında, özellikle sokağa çıkma yasakları veya kısıtlamaları döneminde, insanların önemli bir kısmı evlerine çekilmek zorunda kaldı. İş yerlerinin kapanması veya evden çalışmanın yaygınlaşmasıyla birlikte, birçoğumuz ilk kez bu kadar uzun süre evde vakit geçirdik. Kimileri aile üyeleriyle ilişkisini derinleştirme fırsatı buldu, kimileri ise tek başına yaşamanın zorluklarını ama aynı zamanda da özgürlüklerini deneyimledi.
Bu süreçte, “izolasyon” kavramı, sadece fiziksel anlamda değil, ruhsal ve düşünsel anlamda da kendimizle baş başa kalmamızı sağladı. Günlük koşuşturmaların içinde fark etmediğimiz duygularımız, özlemlerimiz, pişmanlıklarımız ve hayallerimizle yüzleşme şansı bulduk. Her sabah aynı saatte uyanıp trafiğe çıkmak, mesai saatine uymak ya da kalabalık ortamlarda vakit geçirmek gibi rutinlerin ortadan kalkmasıyla birlikte, zihinsel boşluklarda yeni içsel yolculuklara çıktık.
Bu içsel yolculuk, bazen rahatsız edici de olabiliyor. İnsan, içine dönüp geçmişteki hatalarını, kırgınlıklarını ve hayal kırıklıklarını yeniden hatırladığında, bu duygularla baş etmekte zorlanabiliyor. Ancak tam da bu noktada kişisel farkındalığımızı artırma ve geleceğe daha sağlam adımlar atma fırsatını yakalıyoruz. Koronavirüs sürecinde birçok kişi, “Ben aslında hayatımı nasıl yaşıyorum?”, “Önceliklerim nelerdir?” sorularını kendine sormaya başladı. Böylece, sosyal medyada paylaşılan “yeni ben, yeni hayat” temalı değişim hikâyelerinin sayısında belirgin bir artış yaşandı.
Sevgi ve Paylaşımın Yeniden Değer Kazanması
Salgın döneminde, sevdiklerimizle fiziksel mesafemiz artsa da onlara olan manevi yakınlığımızın derinleştiğini söylemek mümkün. Aile büyüklerini korumak için uzun süre onları ziyaret edememek, görüşememek, sağlığımızın ön planda tutulması açısından elbette anlamlıydı. Ancak bu zorunlu ayrı kalış, aynı zamanda sevdiklerimizin kıymetini daha iyi anlamamıza da vesile oldu.
Eskiden belki de yan yana olabileceğimiz ama ihmalkârlıkla ya da yoğunlukla ziyaret etmediğimiz insanlarla, bu sefer sağlığımız için görülemiyor olmak, “Keşke eski günlerde yan yana olsaydık.” duygusunu uyandırdı. Öte yandan, internet üzerinden yapılan görüntülü aramalar, sohbetler ve sanal toplantılarla, sevdiklerimize sık sık ulaşmaya çalıştık. Fiziksel olarak uzak olsak bile, manevi anlamda onları destekledik. Bu sayede teknoloji, doğru kullanıldığında sevgi paylaşımını artırabilecek bir araç olduğunu daha fazla gösterdi.
Yardımlaşma boyutu da önemliydi. Özellikle salgının ilk aylarında, risk grubunda olup da alışverişini yapamayan yaşlı insanların ihtiyaçlarını karşılamak için gönüllü vatandaşlar devreye girdi. Komşuluk ilişkilerinin canlandığı, “Kimse aç ve yalnız kalmasın.” düşüncesinin tekrar gündeme geldiği bir süreç yaşandı. Bu durum, daha önce unutulmaya yüz tutmuş olan mahalle dayanışmasını yeniden hatırlattı.
Manevi Değerlerle Yüzleşme
Koronavirüs salgını, uzun zamandır ihmal edilmiş olabilecek manevi değerlerimizi gözden geçirmemize de yol açtı. Günlük hayatın koşuşturmasında hepimizin kendimize sormayı unuttuğumuz temel sorular ortaya çıkmış olabilir: “Hayatta asıl amacım ne?”, “Gerçekten mutluluğu nerede buluyorum?”, “Para, mevki, statü gibi unsurlar hayatımın merkezinde mi olmalı?” Bu sorular, kimi zaman içimizdeki boşluğun kaynağını fark etmemize yardımcı olurken kimi zaman da yaptığımız tercihleri sorgulatmaya başladı.
Eskiden mahalle kültüründe, “Hasta olan komşunun kapısına yemek götürmek” gibi değerler çok yaygındı. Şimdilerde ise kalabalık apartmanlarda birbirini hiç tanımayan insanlar hâline geldiğimiz bir gerçek. Salgınla birlikte birçok kişi, insanlara yardım etmenin, paylaşımda bulunmanın huzurunu yeniden deneyimledi. Özellikle kurban eti, erzak ya da para yardımı gibi konularda farklı vakıflar, gönüllü kuruluşlar, komşular ve hatta hiç tanımadığımız insanlar arasında yapılan yardımlar, insanlığın halen ölmediğini gösterdi. Bu atmosferde, “Birbirimizden sorumluyuz.” duygusu da pekişti.
Eskilere Özlem ve Dijital Dünyadaki Yanılsamalar
Salgın, bir yandan da “dijital dünyanın” insan ilişkilerinde yarattığı dönüşümleri önümüze serdi. Bazı yönleriyle sosyal medyanın faydalı olduğu, bilgi paylaşımını hızlandırdığı, uzaktan iletişimi kolaylaştırdığı doğruydu. Ancak aynı zamanda dijital platformlarda yayılan asılsız haberler, komplo teorileri ve nefret söylemleri de büyük bir karmaşa yarattı.
Bu süreçte bir kesim, dijital dünyanın aslında bazı yönlerden ne kadar yüzeysel ve yanıltıcı olabileceğini gördü. Gerçek hayatta göz göze iletişimin, samimi bir sohbetin yerini hiçbir görüntülü konuşmanın alamadığını, “like” ve “takipçi” kültürünün manevi ihtiyaçlarımızı tatmin etmekte ne kadar eksik kaldığını fark etti. Özellikle genç kuşak, sosyal etkinliklerin iptal olduğu, konserlerin, tiyatroların durduğu bu dönemde, internet üzerinden yaşamaya çalışmanın ne kadar sınırlı olduğunu deneyimledi.
Bir yandan da “eskiye özlem” duygusu yükseldi. Kalabalık aile sofraları, komşuluk ilişkileri, akraba ziyaretleri, bayramlarda el öpmeler, düğünler ve cenaze merasimleri gibi toplumsal ritüellerin kıymetini daha iyi anladık. “Ne kadar abartılı da olsa düğünler, yine de insanlar bir araya gelebiliyordu.” ya da “Kalabalık bayram sofraları eskiden kalma bir alışkanlık, ama paylaşılan duygular ne güzeldi.” şeklinde düşünceleri pek çok kişi dile getirdi.
Toplumun Geneline Yayılmış Şiddet Olgusu
Ne yazık ki, salgın döneminde sağlık çalışanlarına yönelmiş şiddetin yanı sıra, toplumun birçok kesiminde öfke ve gerilimin hâlâ varlığını sürdürdüğüne tanık olduk. İnsanların sabır eşiğinin düşük olması, ekonomik zorlukların getirdiği stres, ev içinde geçirilen uzun sürelerin aile içi şiddeti tetiklemesi gibi faktörler, üzücü vakaların ortaya çıkmasına yol açtı. Sadece sağlık personeline değil, market çalışanından sokakta maske takması gerektiğini hatırlatan güvenlik görevlisine kadar pek çok kişi, sözlü veya fiziksel şiddetin muhatabı oldu.
Bu, aslında genel bir kültürel ve toplumsal dönüşümün zorunluluğunu gözler önüne seriyor. Empati, saygı, anlayış gibi kavramların altının boşaldığı veya zayıfladığı bir toplumsal yapıda, bireysel farkındalık ne kadar artarsa artsın, kalıcı iyileşme sağlamak mümkün değil. Koronavirüs döneminde belki de en çok öğrendiğimiz şeylerden biri, bir virüsün herkesi eşit şekilde etkileyebildiği gerçeğiydi. Statümüz, ekonomik durumumuz ya da toplumsal konumumuz ne olursa olsun, salgın hepimize aynı şekilde yaklaşabildi. O hâlde, öfkeyi ve şiddeti değil, dayanışmayı, diyalogu ve paylaşıma açık olmayı tercih etmek, bu salgının bize öğrettiği derslerden biri sayılmalıdır.
Kendi Kendimize Yabancılaşmak ve Gözlerimizin Açılması
Pandemi öncesinde modern hayatın getirdiği hızlı tempoya öylesine alışmıştık ki, pek çoğumuz “auto-pilot” diye tabir edilen, neredeyse refleksif ve düşünmeden hareket edilen bir yaşam tarzı sürdürüyordu. Sabah kalkmak, işe gitmek, akşam yorgun gelmek, hafta sonu kısa bir dinlenme veya eğlence molası, sonra tekrar aynı döngü… Bu sırada manevi değerler, aile ilişkileri, komşuluk, dostluk gibi konular günlük koşturmanın arasında eriyip gidiyordu.
Koronavirüs salgını ile birlikte âdeta dünya olarak “bir adım geriye çekilip” kendimize, çevremize ve hayatın anlamına başka bir gözle bakma imkânı bulduk. Tıpkı bir resme çok yakından bakınca detayları göremediğimiz, biraz uzaklaşınca ise resmi daha net seçebildiğimiz gibi, bu dönem de yaşam resmimize uzaktan bakmayı sağladı. Gerçek dostluklar, gerçek dayanışma ve gerçek sevgi nedir; bunları sorguladık.
Pek çok insan, en basitinden eski bir arkadaşıyla yeniden iletişime geçmeyi, ayrıldığı ailesini ziyarete gitmeyi, hak talep ettiği insanlarla uzlaşmayı ya da geçmişte kırdığı kalpleri onarmayı düşünmeye başladı. Çünkü hayatın ne kadar kırılgan ve “bir anda” değişebileceği gerçeğiyle yüzleştik. “Benim malım, benim olan, senin olan” gibi sahiplik duyguları yerine, her şeyin geçici ve paylaşılabilir olduğunu fark etmeye eğilimli olduk. Kimi insanlar, bu dönemde önemli radikal kararlar aldı: İş değiştiren, şehrini değiştiren, ilişkilerini sorgulayan, hatta bambaşka bir yaşam tarzı benimseyen birçok kişi, çevremizde belirmeye başladı.
Trafikte ve Kamusal Alanlarda Gözlenen Davranışlar
Pandemi öncesinde belki de en çok şikâyet ettiğimiz konulardan biri, trafikteki saygısızlık ve kural tanımazlıktı. “Daha yeşil ışık yanmadan korna çalmak” veya “trafikte küçük bir anlaşmazlık yüzünden kavga etmek” gibi davranışlara sıkça rastlıyorduk. Koronavirüs salgını ile gelen kısıtlamalar, bir süre trafiğin azalmasını sağladı. Ancak hayatın nispeten normalleşmeye başladığı dönemlerde, bu tür davranışların hâlâ devam ettiği görüldü.
Bu da aslında tek başına salgının toplumsal kültürü bütünüyle değiştirmeye yetmediğini, ama en azından bu konularda da geniş çaplı bir duyarlılık tartışması açtığını gösteriyor. Örneğin, “Belki bu insanın hastası vardır, acelesi vardır. Kendimi onun yerine koymalıyım.” diyebilmek, bir empati düzeyidir. Bu empati düzeyine ulaşmak için elbette ki sadece bir salgın yaşamak yeterli olmayabilir. Eğitime, kültüre ve toplumsal kurallara dair daha köklü değişimler gerekebilir.
Alışveriş Kültürü ve Paylaşma Dengesizliği
Pandemi, alışveriş alışkanlıklarını da kökten değiştirdi. Online alışverişler arttı, market alışverişleri daha planlı hâle geldi. Bazı insanlar, acil olmayan ihtiyaçlarını ertelemeyi ve tasarrufu öğrenirken, kimileri de panik alışverişlerine yöneldi. Özellikle salgının başında, temel gıda ve hijyen ürünlerinin tükendiğine dair haberler aldı başını gitti. Bazen market raflarının boşaldığını, insanların topluca un, makarna, tuvalet kâğıdı gibi ürünleri stokladığını gördük.
Burada da “Benim olsun, gerisi umurumda değil.” mantığının bir tezahürü vardı. Oysa ki aynı ortamda yaşayan tüm insanların bu temel ürünlere erişme hakkı bulunuyordu. Bu panik hali, dayanışma yerine bencilce stok yapmaya itince, toplumda gerilimi yükselten bir unsur oldu. Öte yandan, çeşitli yerlerde gönüllü olarak “ihtiyaç sahiplerine yardım kampanyaları” başlatan, kendi imkânlarıyla komşularının ihtiyaçlarını karşılayan çok sayıda örnek de çıktı. İşte bu iki zıt davranış, insanlığın iki uçta salındığını gösteriyor: Bencillik ve paylaşma. Salgın belki bize, bu uçlardan hangisinin insan onuruna ve toplumsal huzura daha uygun olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Büyük Resmin Farkına Varma: Dünya 8 Milyar İnsanlık Bir Köy
Küreselleşme uzun süredir tartışılan bir kavram. Ekonomik ve kültürel etkileşimin artmasıyla birlikte, virüs de küreselleşti ve çok hızlı yayıldı. Eskiden bir salgın, belirli bir bölgede kalır, oranın sorunuymuş gibi görülürdü. Artık tüm dünyanın aynı gemide olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Ticaret yolları, hava trafiği ve turizmin gelişmesi, bir virüsün haftalar içinde dünyanın her yerine yayılmasına yol açtı. Kimilerinin “Bu salgın, dünyanın ne kadar küçük olduğunu gösterdi.” demesi boşuna değildi.
Bu süreçte uluslararası iş birliği ve bilgi paylaşımının önemi ortaya çıktı. Bilim insanları sürekli olarak veri paylaştılar, aşı ve ilaç geliştirme yarışına girdiler. Toplumlar, salgını kontrol etmek için birbirlerinin tecrübelerinden ders aldı. Bir yandan da bazı ülkeler arasında tıbbî malzeme paylaşımında yaşanan gerilimler, milliyetçi söylemler ya da stokçuluk eğilimleri de gördük. Ancak genele baktığımızda, insanlığın ortak bir tehdit karşısında “özünde birlikte hareket etme potansiyelinin” var olduğu anlaşıldı.
Uzaktan Çalışma ve Uzaktan Eğitim Modelleri
Koronavirüs salgını, dijital teknolojilerle ilgili bakış açımızı da derinden etkiledi. Birçok kurum ve şirket, zorunluluktan ötürü uzaktan çalışma modeline geçmek durumunda kaldı. Bu sayede ofis masraflarının düşmesi, trafik sorununun kısmen azalması, zaman yönetimi ve verimliliğin artması gibi olumlu yönler keşfedildi. Öte yandan çalışanların evde motive olma sorunu, ev ve iş hayatı arasındaki sınırların ortadan kalkması, sosyal izolasyon gibi dezavantajlar da ortaya çıktı.
Eğitim alanında da benzer bir dönüşüm yaşandı. Okulların uzunca bir süre kapalı kalması, uzaktan eğitim modelini zorunlu hâle getirdi. Öğretmenler, öğrenciler ve veliler bu yeni modele hazırlıksız yakalandılar. Erişim problemi, cihaz eksikliği, internet kotasının yetersizliği gibi sorunlar, eğitimin sürdürülebilirliği konusunda büyük engeller oluşturdu. Buna rağmen, bazı bölgelerde eğitim seferberlikleri yapıldı; çeşitli sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumları, tablet, bilgisayar ve internet desteği sağlayarak öğrencilerin eğitimden geri kalmamasını sağlamaya çalıştı. Uzaktan eğitim, içindeki zorluklara rağmen, teknolojik yeniliklerin eğitime entegre edilmesinde önemli bir adım oldu.
Dostluk, Arkadaşlık, Komşuluk ve İnsanlık Değişti mi?”
Yukarıda anlattığımız değişimlerin ve gözlemlerin ışığında, “Toplumun geneli ve insan ilişkileri nereye gidiyor?” sorusu üzerinde durmak lazım. Salgından önce de insanlar arasında sevgi, saygı, anlayış gibi kavramların zayıfladığına dair şikâyetler vardı. Trafikte, kamusal alanda ya da komşuluk ilişkilerinde sıkça kavgalar, hak gaspları, bencillik ve kaba davranışlar görülüyordu. Pandemi dönemi, belki de bu konuların daha görünür olmasını sağladı.
Kimi insanlar bu dönemde, “Eskiden mahallemizde bir hasta ya da cenaze olsa, o mahallenin hâletiruhiyesine saygı duyar, sessiz olurduk.” diye özlemle anlattı. Artık bırakın cenazeyi, gecenin bir yarısı yüksek sesle müzik açan, insanların haklarını hiçe sayan bir tutum benimsendiğini üzülerek gözlemledik. Pandemi, bu konuda geniş kitlelerin bir özeleştiri yapmasına da kapı araladı. Komşuluk haklarını gözetmeyen, temel insani nezaketten yoksun davranışların “toplumsal birlikteliği” nasıl zayıflattığını gördük.
Kişisel Paylaşımlar ve Değerler Üzerine Yeniden Düşünme
İnsanların bir kısmı, sosyal izolasyon döneminde yaptığı içsel yolculukta, geçmişte yaşadığı dostluklarını, arkadaşlıklarını ve ilişkilerini de sorguladı. Tek taraflı fedakârlıklar, karşılıksız yardımlar, görmezden gelinen emekler daha net fark edildi. Daha önce dile getirilmemiş kırgınlıklar gün yüzüne çıktı. Kendimizi sorgularken, başkalarına karşı da adil olup olmadığımızı gözden geçirme fırsatı yakaladık.
Kimi zaman, “Ben bu kadar verdim, karşılığında hiçbir şey görmedim.” duygusu, bizleri öfkelendirdi. Kimi zaman, “Karşımızdaki zaten bunu istemedi ki, ben kendi kendime fedakârlık yapıyorum diye düşündüm.” gibi farkındalıklar gelişti. Bu süreç, bazı dostlukların daha da kuvvetlenmesine sebep olurken, bazı ilişkilerin tamamen bitmesine yol açtı. Çünkü gerçek yüzlerle karşılaşmak, bazen ilişkiyi koparır, bazen de sağlamlaştırır.
Pandemi sayesinde, “paylaşmak” kavramını bir kez daha tartışmaya açtık. Paylaşmak sadece maddi değil, aynı zamanda manevi değerleri, sevgiyi, saygıyı ve vakti paylaşmayı da içeriyor. Bu noktada, “Birlikte yaşamak” ile “Bir arada bulunmak” arasındaki farkı da öğrendik. Sadece aynı toplu konutlarda, aynı şehirlerde, aynı ülkede yaşamak, gerçek anlamda bir birliktelik olmuyor. Gerçek birliktelik, birbirinin hakkını gözetmekten, incelik ve empatiyi benimsemekten geçiyor.
Salgından Öğrendiklerimiz ve Yeni Bir Normalin İnşası
Birçok uzman, “Pandemiden önceki dünya asla geri gelmeyecek.” diyor. Mutlaka bazı şeyler eski hâline dönecek olsa da, insanlığın kolektif hafızasında bu deneyimin derin izler bırakacağı açık. Yeni normalden kastettiğimiz şey, büyük oranda hijyen kurallarına daha dikkat edildiği, kalabalık ortamlarda sosyal mesafenin gözetildiği, dijital teknolojilerin eğitim ve iş dünyasında daha yaygın kullanıldığı, sağlık sistemlerinin güçlendirilmesinin zorunluluk hâline geldiği bir düzendir.
Bu yeni düzende, değerler hiyerarşimizde de değişimler bekleniyor: Sağlığın gerçekten en önde gelen servet olduğunu, doğayla uyumlu yaşamanın lüks değil bir gereklilik olduğunu, sevginin, saygının, dayanışmanın toplumları ayakta tutan temeller olduğunu tekrar hatırladık. Eğer bu farkındalığı kalıcı hâle getirebilirsek, koronavirüsün sebep olduğu tüm acılara rağmen, gelecek için küçük de olsa daha iyi bir umut taşıyabiliriz.
Son Söz ve Dilek
Koronavirüs salgını, hiçbirimize kolay günler yaşatmadı. Sevdiğimiz insanları kaybettik, korktuk, endişelendik, ekonomik veya ruhsal problemler yaşadık. Diğer yandan, belki de hayatın hızlı akışında durup düşünmeye zaman bulamadığımız konuları masaya yatırdık. Ailemizle, yakın dostlarımızla, kendimizle olan ilişkilerimizi, manevi değerlerimizi, mesleki tatminimizi ve geleceğe dair beklentilerimizi sorguladık. Bazılarımız, bu sorgulamalardan yepyeni yollar bularak çıktı. Bazılarımız henüz o yola giremedi. Ama hepimiz, en azından düşünmenin ve empati kurmanın gerekliliğini hisseder olduk.
Salgın hâlâ tam anlamıyla sona ermiş değil. Yeni varyantlar, yeni dalgalar veya beklenmeyen başka salgınlar da gündeme gelebilir. Salgınların tarih boyunca insanlığa neleri öğrettiğini göz önünde bulundurarak, bundan sonrası için daha hazırlıklı ve daha bilinçli olmamız gerekiyor. Bilimsel araştırmalara, küresel iş birliğine, sağlık altyapısına ve toplumsal duyarlılığa yapılan yatırımlar, geleceğimizi şekillendirecek. Bireysel düzeyde ise kendimizi, ilişkilerimizi ve değerlerimizi sürekli gözden geçirmemiz, gelişimin önünü açacak en önemli kapı olacaktır.
Bu uzun sürecin sonunda, “Koronavirüs salgınının bize hiç mi faydası olmadı?” sorusunu sorduğumuzda, insan olmanın gerektirdiği bazı prensipleri yeniden hatırlamak, belki de en önemli kazanımımız olacaktır. Dürüstlük, ahlak, vicdan, vefa, paylaşım ve saygı gibi değerlere, günü kurtarmaktan ziyade uzun vadeli bir yaşam kültürü olarak sahip çıkmak, en büyük temennimizdir.
Ek Bir Not: Yazan Kişinin Görüşleri
Bir hekim olarak, salgın sürecinde yaşananları hem sağlık çalışanlarının maruz kaldıkları zorluklar açısından hem de toplumsal dinamikler açısından yakından takip ettim. Özellikle izolasyon döneminde kendi iç dünyama dönme fırsatım oldu ve toplumda gördüğüm eksikleri, yanlışları daha net seçebildim. Görünmez bir virüsün, belki de manevi gözlüklerimizi takmamıza vesile olduğu düşüncesindeyim.
Alkışların, motivasyonun ve minnet duygularının salgınla yükselmiş olmasına rağmen, ne yazık ki sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin azalmadığını görmek, bir yandan hayal kırıklığı yaratıyor. Bu durum, sorunun kökünün çok daha derinlerde olduğunu ve bir kültür dönüşümüne ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Ne var ki geleceğe dair umudumuzu koruyoruz; zira bu salgın, en azından bazı insanların yüreğinde empati kıvılcımları yakmış olabilir.
Özetle, COVID-19 salgını bize çok acı bedeller ödetti. Ancak aynı zamanda, bireysel ve toplumsal hayatımızı gözden geçirme, geleceğe dair yeni adımlar atma fırsatı verdi. Her krizin bir fırsat yarattığına inananlardanım. Bu fırsatları değerlendirip daha iyi bir dünya inşa etmek ise bizim elimizde.
Sonuç: Koronavirüsün “Faydaları” Üzerine Bir Değerlendirme
Tüm bu anlatılanlar ışığında, “Koronavirüs salgını ne gibi faydalar sağladı?” diye soracak olursak, aslında bunu “Salgının bizlere nasıl farkındalıklar kazandırdığını” anlama çabası olarak değerlendirmemiz gerekir. Salgının doğrudan faydası elbette söz konusu değil; çünkü neticede milyonlarca insanı hastalandıran, yüz binlerce insanın hayatına mal olan bir durum var ortada. Ancak insanlık olarak, böylesi zorlu bir süreçte bile dersler çıkarabilme kapasitemiz olduğunu kanıtladık. İşte bu dersler, “fayda” olarak nitelendirebileceğimiz pozitif dönüşümlerin kapısını aralayabilir.
-
İzolasyon ve İçsel Farkındalık: Günlük hayatın hızlı akışı içinde ertelenen kişisel sorgulamalar, pandemiyle birlikte daha görünür hâle geldi. Pek çok kişi, önceliklerini ve değerlerini gözden geçirme şansı buldu.
-
Dayanışma ve Yardımlaşma: Risk grubundaki komşulara destek olunması, gönüllü alışveriş yardımları, dijital platformlarda başlatılan bağış kampanyaları gibi örnekler, toplumun özünde yardımsever bir niteliğinin olduğunu gösterdi.
-
Manevi Değerlerin Gündeme Gelmesi: Duygusal ihtiyaçlarımızı ve maneviyatımızı ihmal etmememiz gerektiğini daha iyi anladık. Sevdiklerimizin kıymetini, sağlığın ve huzurun önemini yeniden idrak ettik.
-
Teknolojik Dönüşüm: Uzaktan eğitim ve çalışma modelleri, kalıcı izler bıraktı. Bu da gelecekte iş dünyasının ve eğitimin nasıl şekilleneceğine dair yeni ufuklar açtı.
-
Çevre Bilinci: Salgının ilk aylarında yaşanan sakinlik ve kirlilik oranlarındaki görece düşüş, doğanın kendini yenileyebileceğini bir kez daha kanıtladı ve çevreye daha duyarlı olmamız gerektiğini hatırlattı.
-
Toplumsal Kuralların ve Saygının Önemi: Trafikten kamusal alanlara kadar birçok noktada saygı ve kural bilincinin eksikliğini daha net gördük. Bu konularda bir kültür devrimine duyulan ihtiyacı derinden hissettik.
Koronavirüs salgını, üzerinde titizlikle düşünmemiz gereken bir dönem olarak tarihe geçecek. Her ne kadar büyük acılara, kayıplara ve zorluklara yol açmış olsa da, bu süreçte insani değerlerimizi ve toplumsal yapımızı yeniden tanımlama şansına sahibiz. Eğer bu zorluğu dönüştürebilir, buradan kendi içsel ve toplumsal derslerimizi çıkarabilirsek, belki de gelecekte daha sağlıklı ve daha dayanışmacı bir topluma doğru ilerleyebiliriz.
Bu temenniyle, herkesin sağlıklı, huzurlu ve birbirine sevgiyle yaklaşacağı günlerin çok da uzak olmadığı inancını koruyorum. Hepimize geçmiş olsun, geleceğimiz daha aydınlık olsun.
Op. Dr. Ali Gürtuna
Çocuk Cerrahisi Uzmanı
Referanslar:
- Huang, C., Wang, Y., Li, X., et al. “Clinical features of patients infected with 2019 novel coronavirus in Wuhan, China.” The Lancet 395(10223): 497–506, 2020.
- Chen, N., Zhou, M., Dong, X., et al. “Epidemiological and clinical characteristics of 99 cases of 2019 novel coronavirus pneumonia in Wuhan, China: a descriptive study.” The Lancet 395(10223): 507–513, 2020.
- Guan, W.J., Ni, Z.Y., Hu, Y., et al. “Clinical Characteristics of Coronavirus Disease 2019 in China.” New England Journal of Medicine 382(18): 1708–1720, 2020.
- Wang, D., Hu, B., Hu, C., et al. “Clinical Characteristics of 138 Hospitalized Patients With 2019 Novel Coronavirus–Infected Pneumonia in Wuhan, China.” JAMA 323(11): 1061–1069, 2020.
- Li, Q., Guan, X., Wu, P., et al. “Early Transmission Dynamics in Wuhan, China, of Novel Coronavirus–Infected Pneumonia.” New England Journal of Medicine 382(13): 1199–1207, 2020.
- Zhou, F., Yu, T., Du, R., et al. “Clinical course and risk factors for mortality of adult inpatients with COVID-19 in Wuhan, China: a retrospective cohort study.” The Lancet 395(10229): 1054–1062, 2020.
- Chen, L., Liu, H., Liu, W., et al. “Analysis of clinical features of 29 patients with 2019 novel coronavirus pneumonia.” Chinese Journal of Tuberculosis and Respiratory Diseases 43(3): 203–208, 2020.
- Xu, X.W., Wu, X.X., Jiang, X.G., et al. “Clinical findings in a group of patients infected with the 2019 novel coronavirus (SARS-CoV-2) outside of Wuhan, China: a retrospective case series.” BMJ 368: m606, 2020.
- Wu, Z., McGoogan, J.M. “Characteristics of and Important Lessons From the Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) Outbreak in China: Summary of a Report of 72314 Cases From the Chinese Center for Disease Control and Prevention.” JAMA 323(13): 1239–1242, 2020.
- Chan, J.F., Yuan, S., Kok, K.H., et al. “A familial cluster of pneumonia associated with the 2019 novel coronavirus indicating person-to-person transmission: a study of a family cluster.” The Lancet 395(10223): 514–523, 2020.
- Rothe, C., Schunk, M., Sothmann, P., et al. “Transmission of 2019-nCoV Infection from an Asymptomatic Contact in Germany.” New England Journal of Medicine 382(10): 970–971, 2020.
- Li, X., Xu, S., Yu, M., et al. “Risk factors for severity and mortality in adult COVID-19 inpatients in Wuhan.” Journal of Allergy and Clinical Immunology 146(1): 110–118, 2020.
- Wang, C., Horby, P.W., Hayden, F.G., Gao, G.F. “A novel coronavirus outbreak of global health concern.” The Lancet 395(10223): 470–473, 2020.
- Lu, H., Stratton, C.W., Tang, Y.W. “Outbreak of pneumonia of unknown etiology in Wuhan, China: The mystery and the miracle.” Journal of Medical Virology 92(4): 401–402, 2020.
- Chen, J., Qi, T., Liu, L., et al. “Clinical progression of patients with COVID-19 in Shanghai, China.” Journal of Infection 80(5): e1–e6, 2020.
- Xie, J., Tong, Z., Guan, X., et al. “Clinical Characteristics of Patients Who Died of Coronavirus Disease 2019 in China.” JAMA Network Open 3(4): e205619, 2020.
- Cao, B., Wang, Y., Wen, D., et al. “A Trial of Lopinavir–Ritonavir in Adults Hospitalized with Severe COVID-19.” New England Journal of Medicine 382(19): 1787–1799, 2020.
- Li, Y., Xia, L. “Coronavirus Disease 2019 (COVID-19): Role of Chest CT in Diagnosis and Management.” American Journal of Roentgenology 214(6): 1280–1286, 2020.
- Ai, T., Yang, Z., Hou, H., et al. “Correlation of Chest CT and RT-PCR Testing in Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) in China: A Report of 1014 Cases.” Radiology 296(2): E32–E40, 2020.
- Shi, H., Han, X., Jiang, N., et al. “Radiological findings from 81 patients with COVID-19 pneumonia in Wuhan, China: a descriptive study.” The Lancet Infectious Diseases 20(4): 425–434, 2020.
- Bernheim, A., Mei, X., Huang, M., et al. “Chest CT Findings in Coronavirus Disease-19 (COVID-19): Relationship to Duration of Infection.” Radiology 295(3): 200463, 2020.
- Zhang, J., Zhou, L., Yang, Y., et al. “Therapeutic and triage strategies for 2019 novel coronavirus disease in fever clinics.” The Lancet Respiratory Medicine 8(3): 238–240, 2020.
- Xu, Z., Shi, L., Wang, Y., et al. “Pathological findings of COVID-19 associated with acute respiratory distress syndrome.” The Lancet Respiratory Medicine 8(4): 420–422, 2020.
- Chen, X., Zhao, B., Qu, Y., et al. “Detectable serum SARS-CoV-2 viral load (RNAemia) is closely correlated with drastically elevated interleukin 6 (IL-6) level in critically ill COVID-19 patients.” Clinical Infectious Diseases 71(8): 1937–1942, 2020.
- Wu, C., Chen, X., Cai, Y., et al. “Risk Factors Associated With Acute Respiratory Distress Syndrome and Death in Patients With Coronavirus Disease 2019 Pneumonia in Wuhan, China.” JAMA Internal Medicine 180(7): 934–943, 2020.
- Yang, X., Yu, Y., Xu, J., et al. “Clinical course and outcomes of critically ill patients with SARS-CoV-2 pneumonia in Wuhan, China: a single-centered, retrospective, observational study.” The Lancet Respiratory Medicine 8(5): 475–481, 2020.
- Xu, B., Xing, Y., Peng, J., et al. “Epidemiological data from the COVID-19 outbreak: real-time case information.” Journal of Medical Virology 92(6): 568–575, 2020.
- Mizumoto, K., Kagaya, K., Zarebski, A., Chowell, G. “Estimating the asymptomatic proportion of coronavirus disease 2019 (COVID-19) cases on board the Diamond Princess cruise ship, Yokohama, Japan, 2020.” Euro Surveillance 25(10): 2000180, 2020.
- He, X., Lau, E.H.Y., Wu, P., et al. “Temporal dynamics in viral shedding and transmissibility of COVID-19.” Nature Medicine 26(5): 672–675, 2020.
- Wu, J.T., Leung, K., Bushman, M., et al. “Estimating clinical severity of COVID-19 from the transmission dynamics in Wuhan, China.” Nature Medicine 26(4): 506–510, 2020.
- Verity, R., Okell, L.C., Dorigatti, I., et al. “Estimates of the severity of coronavirus disease 2019: a model-based analysis.” The Lancet Infectious Diseases 20(6): 669–677, 2020.
- Lauer, S.A., Grantz, K.H., Bi, Q., et al. “The incubation period of coronavirus disease 2019 (COVID-19) from publicly reported confirmed cases: estimation and application.” Annals of Internal Medicine 172(9): 577–582, 2020.
- Li, R., Pei, S., Chen, B., et al. “Substantial undocumented infection facilitates the rapid dissemination of novel coronavirus (SARS-CoV-2).” Science 368(6490): 489–493, 2020.
- Wu, F., Zhao, S., Yu, B., et al. “A new coronavirus associated with human respiratory disease in China.” Nature 579(7798): 265–269, 2020.
- Zhang, N., Wang, L., Deng, X., et al. “Recent advances in the detection of respiratory viruses in the era of COVID-19.” Journal of Clinical Microbiology 58(7): e00441–20, 2020.
- Ruan, Q., Yang, K., Wang, W., et al. “Clinical predictors of mortality due to COVID-19 based on an analysis of data of 150 patients from Wuhan, China.” Intensive Care Medicine 46(5): 846–848, 2020.
